31 Mayıs 2009 Pazar

intihar güncesi - V

Sonbaharda sahile inerdi yalnız başına. Yazları alabildiğine kalabalık olan deniz kenarı havalar soğuyunca boşalıverirdi. Spor yapan orta yaşlılar ve birkaç melankolik aşık dışında pek kimse olmazdı sonbaharda. Kişi için kaçırılmaz bir fırsattı sahile inmek bu mevsimde.

Güneşi izlerdi batarken. Kızıla boyanan denizi izlerken düşünceleri boşalırdı. Nerede olduğunu unutan bir ‘hiç kimse’ olurdu böyle anlarda. Hiç ‘hiç kimse’ olmayı dilediniz mi? Varlığınızdan bihaber olmayı yani. İnsanların dürüstçe sizi görmediği bir varlık olarak o bankta oturmayı.

Banklarda yalnız oturmak açık bir davettir. Kuşları ya da oynayan çocukları izliyorsanız tabi. Batan güneşi izliyorsanız açık bir davetsizlik olur. Hemen yanınızda o oturur. Alımlı boynunu omzunuza dayar ve sizi ısıtır yalnızlık perisi. Kollarını boynunuza dolar, sıkar ve sıkar. Nefesiniz kesilene dek boğar sizi. Tam da bitiyor derken aniden havanın soluk borunuzdan geçmesine izin verir. Yakıcıdır bu ilk nefes. Ciğerleriniz acır.

13 Mart 2009 Cuma

intihar güncesi - IV


Hayatla ilgili duyduğu sancıları bir liste yapmak istedi. İlk sırada hangisinin geleceğini asla kestiremeyecekti. Atladığı bir madde illa ki olacaktı, bu kaçınılmazdı. Hayat böylesine çekilmezken unutulan bir acı her zaman kalırdı. İnci tanelerine benzetirdi acılarını. Bir ipe dizer, boynunda taşırdı. Ağır ve parlak acıları taşıması hep zordu. Üstelik an geçmiyordu ki yeni bir parça eklenmesin inci kolyesine. Değerlidir acılar. Koleksiyonun en nadide parçasıdır hayatta. Bu kadar çok bulunabilen bir maden nasıl bu kadar değerli olabilir diye düşündü. Gülünçtü hayat. Neresinden bakılsa gülünç bir kadındı. Abartılı makyajı ve rüküş kıyafetlerine rağmen enfes bir inci kolye taşırdı.

13 Şubat 2009 Cuma

intihar güncesi - III

‘Kişi’ sıkça yaptığı gibi yürüyordu, tenha ve karanlık sokakları seçerek. Çokça duymuşsunuzdur bilinçsizce yürüyen, adımlarını farkında olmadan atan karamsar kahramanları. ‘Kişi’ de onlardan biriydi işte. Pencerelerden içeri kayıyordu gözü mutlu insanlar görür umuduyla. Evet, artık mutluluğu uzakta görmek bile bir umut sebebiydi. Dışlanmış sayılmazdı pek de. İstese yanına gidebileceği arkadaşları vardı. Yalnızlığına ihanet edebileceği arkadaşları memnuniyetle karşılardı onu.

Yabancılara açtı belki de. Kendini o kadar basit görüyordu ki ancak sokak yosmalarının ya da oğlancı amcaların yanında ‘Birey’ olabilirdi. Sokaklarda fink attı, parklarda sigara içmeyi öğrendi. Karanlığın içinden onu becermek isteyen gözlerin ağırlığında çocukluğunu atladı.

Ne olursa olsun bizden biriydi o da. Yalnızca geceleri ortaya çıkan bir arayış hastalığıydı onunki. Gündüzleri zekiydi, parlak dişleriyle gülümserdi etrafa. Ne kadar da örnek gösterilecek biriydi ‘Kişi’. Büyük beklentileri vardı ailesinin ondan, öğretmenleri büyük adam olacağına emindi.

‘Herhangi biri’ böyle ‘Kişi’ye dönüştü işte. İlk tepkisi kulak tıkamaktı ‘başkaları’na. ‘Diğerleri’ni aramaya çıktı ve eve döndüğünde ‘Kişi’ koydu adını.

10 Şubat 2009 Salı

intihar güncesi - II



Dönüşü olmayan bir yola girmiş gibidir. Aklında iç içe geçmiş bir düşünceler yumağını çözmeye çalışır. Çok zamandır yaradılışı, kendi yaradılışını düşünüp duruyordu. Her olasılığa uzun süre takılıp çıkmazlara sokmaktaydı kendini. Bundan duyduğu haz garip denecek kadar uçuktu.

Yüreği hep bir acıyla sıkıştı. İnsan olmanın acısı, yol ayrımlarının acısı, kimliklerinin acısı, seçimlerin acısı.. Bir aileye mensup olmak o ailenin varını yoğunu sırtlanmak demekti. Bir aileye mensup olmak ona bir kalıpla şekillenmesini dayatıyordu. Cüzdanında taşıdığı mavi kimlik kartı ona akıl almaz yükümlülükler veriyordu.

Kim olmak istiyordu Kişi esasında? Vahşi bir dağ keçisi olsaydı ne değişirdi acaba. Bugün dün ve yarın arasında sıkışan bir karar anıydı; ölmeli mi, boyun mu eğmeli? Ölüm en büyük tepkiydi, soylu ve kutsal bir yoldu. Basit bir kimyası vardı üstelik. Bu kadar kolay, bu kadar basit; işte soyluluk böyleydi.

fotoğraf : http://rampant-mac.com/dp_07/Big-Bang-Theory_alt2_1920.jpg

9 Şubat 2009 Pazartesi

intihar güncesi - I

İnsanlar arasındaki belli olmayan yerini ararken ne de zavallıydı ‘Kişi’. Olmak istemediği ‘birisi’ olarak nefret ettiği bir odada, pis bir yatakta uyanırdı her sabah. Ardından hep aynı keşmekeş..

Okula giderken bindiği otobüs, sabahları uğradığı simitçi, her vakit o köşeye kurulan ayakkabı boyacısı çocuk, herkes ve herşey hep aynı yapmacıklıkta. Soğuk bakışlarla birbirlerine sırıtan insanlar ona kendi yanlızlıklarını verirlerdi.

’Kişi’yi etrafımızda aramayı bırakalım. Bahsi geçen biçareyi neden uzaklarda arıyoruz? Her yerde görebiliriz onu, aynaya bakarken de onu görürüz. Mesele farkındalık.

İkiyüzlülükle suratımıza gülen beylik karakterlerin arasında kendimizi bile unutuyoruz. Artık aynadakine de riyakar, soğuk zorunluluğumuzla bakıyoruz.

Birgün televizyon izlerken gördüğümüz bir filmde gerçeği soran adama, aynı soğukkanlılıkla “gerçek – eşittir – ikiyüzlülük!” diyebiliriz. Çünkü dibine kadar yaşadığımız tek gerçek budur.

4 Şubat 2009 Çarşamba

intihar güncesi


Uzaklarda bir noktaya bakıyordu. Gözlerini kızıl kanlara bulanmış noktaya dikmişti. İlmek ilmek etmişti düşlerini bu an. Zamana gitti aklı. Sonra jilet kaydı, bir sis bulutu sardı gözlerini sımsıkı. Öyle sıktı, öyle acıttı ki nefes alamadı. Kalbi hareketsiz bir eşya oldu. Bedeni sahipsiz bir kütleydi.

Bu ev, bu oda nasıl yabancılaşmıştı. Eşyalar, sonra eşyalar nasıl olmuştu da ona bu denli eğreti gelmişti. Kim inandırabilirdi bir gün hepsinin aidiyetini feda edeceğine..


fotoğraf : http://img.blogcu.com/uploads/dennissa_yalnizlarmavisi_Suicide_hanging_by_CaptainBoneDaddy.jpg

30 Aralık 2008 Salı

OYUN

sen yok oldun olalı bedenim oyun alanı. yakmışım çimleri.. kalan boz renkte .. engebeli toprak saha.. oyuncular seçtim iskeletlerden bedenime. en olmayacak ve en olmadık olanlardan. kimileri 'şimdilik" kimileri eski püskü .. ve pis geçmişin izleri.. davet edilmiş olmanın rahatlığıyla.. birbir ve böbürlene böbürlene.. bazen de aynı anda.. sunduğum bedenimde "çalımlarla" .. "faullarla" hedefe kitlenip kazandılar oyunu.. ne ofsaytlar.. ne sarı ne kırmızı kartlar.. ne belime ne bacağıma ne kafama atılan tekmeler.. ben gördüm ama.. hakem yoktu oyunda.. vardı ise de adalet yoksunu.. atıldı goller.. bedenime .. bedenime.. mahalle takımı süper lig takımına karşı.. nasıl sevinirse işte.. öyle sevindiler.. izin verdim ve hep yendiler...
sen yok oldun olalı.. ne atılan tekmeler.. ne yenen goller.. iskeletlerin tenimden ete kemiğe dönmeleri.. canımdan can emmeleri.. değil hiç umrumda.. sen yok oldun olalı tüm yenilgiler hileli.. bana ne.. sen yoksun ya yok anlamı oyunun.. sen yoksun ya .. yok anlamı bedenin.. sen yoksun ya .. yok anlamı HİÇBİR ŞEYİN...