30 Kasım 2008 Pazar

kesik kesik



sokağa söylüyorum adını. kaldırımlar beni çağırıyor. belki bir tesadüf, o sokağın köşesinden dönüşün canlanıyor gözlerimde. bakışların yukarı çevrili, ta uzaktan kesişiyor bakışlarımız. gülümsüyorsun. sokak adını fısıldıyor, yüreğim adını bağırıyor. sen tek kelimeyle aşkı çağırıyorsun: ... . soytarıyı oyna hadi; yüzünde boyalar, ellerinde ateşli yürek parçalarım. kukuletandaki ziller ölümü yokluyor çanlarmışçasına. ölümü kovalıyor aşk o dudaklardan uzaklarda.

bak. karanlık. örtülüyor üzerimize. bir utancın çocukları olmalıyız. utanmayı bilmiyoruz. asi evlatlarız. anamızı - babamızı yok saymışız bir kere. sokaklar bu yüzden dost bize. bu sebepledir ki aşk lanetli. bakışlarımız kesişiyor ince bir tülün ardından. gecenin tüm karabasanları örtüyor üzerimizi. bundan sonrası soğuk.

bilmiyorsun ki içten içe üzülüyorum senin için. daha da içime girince kendim için üzülüyorum. içime giren her dokunuş beni bir adım daha yaklaştırıyor üzüntüye. çünkü sen değilsin içime giren, neşe değil, hayat değil, varsıl bir heyecan değil. üzülmeyi öğreniyorum. boynunu eğen olmayı öğreniyorum hayatın önünde, tekrar. insan olmayı öğreniyorum, aciz. aczimi ellerine veriyorum, son bir darbeyle yere seriyoruz insanlığı.

unutmuşum. 'biz' diye bir topluluk yok artık. iki kişilik aşk bestemizin notaları dökülmüştü. aşk kuru ve tiz bir çığlığa dönüştü ağzımda. dişlerim ellerime döküldü sonra geçen her gün. bir ihtiyar mı oldum şimdi, yoksa taze bir cenin mi? parmaklarımla bir yalnızlık çizdim kumun üzerine. uzaktan bakınca sana benzeyen kocaman bir figür.

dalgalar geliyor. yüreğimi söndürmeye izlerini alıp götürerek.

fotoğraf : jörn train station

29 Kasım 2008 Cumartesi

Hastayım Çok Sevgilim


yazmak kaldı senden bana. yazdıkça delireceğimi bilmiyordum oysa. eskiden sana yazardım. şimdi yazacağım kimsem yok. sen benim kimsem'din. nota bilen bir sevgilin olduğunu düşünüyorum. notalarla sözcükleri karşılaştırıyorum. sözcüklerin sesi çıkmıyor. notalar doludizgin gidiyor "ses"li. bunu ve seni düşünüyorum. sonra hastalanıyor. ruhum. bugün fena üşüyorum. ısıtmam gerek kendimi. buz kesti ruhum. bedenim kalıbı oldu buz ruhumun. hastayım çok sevgilim.

25 Kasım 2008 Salı

Ödemişsin..

(Image: Rachel Fischer)
Karşımda oturuyordun. Ciddiydin. Dinledin beni. Benim ağzımdan birkaç cümle çıktı. Gerisini sen anlattın. Benim için gelmiştin ilk kez. İlk kez benim içindi gelişin. Senin anlattıkların benim anlatacaklarımdı.. Zaten en güzellerini anlatacaklarımın sen anlatırdın.. Bu yüzden sevmedim mi seni? Sen anlattın ben dinledim. Benim için gelmiştin. Anlattıkların benim içindi. Dinledim. Sonra sustuğun o anda: " Ben sana hala deliler gibi aşığım.." dedim.. Ekledim: " Ama artık acı vermiyor." En sıcak gülümsemen belirdi yüzünde. İkinci kez gördüğüm o sıcak gülümsemen.. Son kez gülümsemişsin bana.. Kalktık. Yürüdük. Ayrıldık. Son ayrılışımız-mış. Bir kez daha oturmadın karşımda... Ne güzeldi saçların o gün öyle... Hatırladım yumuşak dökülüşünü avuçlarıma.. Bir gün "Gözlerimden öpme.." demiştin.. "Ayrılık demek-miş," demiştin.. Ben ayrılmadım. Ama öpen bendim gözlerinden..

"Solumdan yürüme ..."
Son "Solumdan yürüme .." deyişinmiş..

Bir "vefa" borcun varmış diyorlar.. Ödemişsin.. Kadın... Erkek...

24 Kasım 2008 Pazartesi

Şefkat Dilencisi Pis Yosma

Otel odasında seviştiği birine nasıl aşık olurdu O? Olamazdı belli ki. Otelde odasında "inandığı" bir şey olamazdı. Geçiciydi tenin kokusu ve o dokunuş. O dokunuş sana değildi. Herhangi birinin mahreminde dolaşan "içine" girebilmek için sunulmuş bir "yem"di.. Sen otel odasında aşık olabilirdin ve oldun.... Otel odasında "dokunuşun" adı şehvetti O'nun için. Sen? Şefkat mi sanmıştın? Şefkat dilencisi seni...
Yalnızdı O. Yalnız oldukça yakındı sana.. O'nun yalnızlığını azalttıkça sen.. daha uzağa daha uzağa gitti O... ve dönmedi. ASLA. Beden bedenin içinde beyin beynin içindeydi... Beyin beyinden ayrılınca beden de dönmedi asla.. Şefkat dilencisi seni.. Pis Yosma..

hiç bitmeyecek sanıl'anlardan

aç bir çocuğum. sokağın ortasında. dikiliyorum. dikilmek, üreme dışındaki anlamlarında. yoksa aklımdan geçen tenlerin bir önemi yok. aç bir çocuğum sokağın ortasında. öylece dikiliyorum - bilindik sahne hani; kendine yabancılaşırsın, toplumu ötelersin, sahip olduğun hiçbirşeyden memnun olmazsın. o bilindik anı yaşıyorum yine. sokaklarda kasvet yürüyor. ayaklanmış, adam olmuş da peşimden geliyor şu köhne kasvet. bulutlar bile gri oluyor bu şehirde. pislik hepimizin tadını kaçırıyor. üstüme sinmiş pislik kokusu içimdekileri gizliyor ya, buna seviniyorum. içimdeki pislik üstüne üstlük o kadar da sinsi.

aç bir çocuğum hala. süslü cümleler karın doyurmuyor, para da etmiyor artık. açım ve çaresizim. bu an bitse diyorum. üşüyorum, çünkü karnım aç. üşüyorum, çünkü sabah uyandığımda yanımdaki yastıkta bir baş izinden fazlasını bulamıyorum. yeri asla dolmayan, doldurana uymayan bir baş izi.

aç bir çocuk olarak ölmeyeceğim. burda dikilirken birisi acıyacak ve önüme üç kuruş atacak. bir başkası beşkuruş,onkuruş,çokkuruş.. karnımı doyuracak bir insan bulacağım. beni saklayacak ve ısıtacak bir kalp bulacağım. yastığım yarın sabah da bu başla dolacak diye koklayabileceğim saçlarını birisinin.

düzensizlikler ülkesinde


düzensizlikler ülkesinde yaşıyorum.
eve geliş zamanım belli değil, gideceğim yere ne zaman varacağım, okulu bitirince ne yapacağım, yarın hangi dersi çalışacağım, kimlerle içeceğim.. hayatım düzensizlikler ülkesinin büyük kenti. düzenin neler yapabileceğini tahmin ediyorum: kariyer verecek en başta, iyi bir gelir, keyifli ortamlar ve şişme bir yalnızlıkla gelecek.. ideal felsefeyi bir çırpıda atacak kadar olgunlaşamadım. seks yapmayı ve aşkı anca ayırabiliyorum daha. elime yüzüme bulaştırarak öğreniyorum. 'keşke' dediğim ilişkileri yaşayamayacağımı biliyorum. düş kuruyorum ama kendimi buna inandırmamaya çalışıyorum. kusurları seviyorum; ufak, zararsız kusurlar. insana özgünlük katar hani bazıları. göründen alıp duyuna veren cinsten kusurlar. düş olan bu olmasa iyi olur. ama diyorum ya öğreniyorum.

kalabalık bir blues konserinde yer aramaya benziyor aşk. peşine birilerini takıp halkalar çizersin ya alanda. konser biter, sen bulamazsın nerden izlemeliydi bu konseri diye. ya vokali duyamazsın ya da tuvalete çıkamazsın gerektiğinde. dolanıp durur 'işte budur!' dediğin noktayı ararsın. işte o bulamadığın noktaya diyelim aşk.

aşk düzensizlikle gelir, düzen giydirilmiş aşka evlilik denir.
kalabalık bir yığının içinden bulursun onu, ararsan. aramazsan yine o yığının içinden düşer takılır ayağına. yine de aşk düzensizliktir.