13 Şubat 2009 Cuma

intihar güncesi - III

‘Kişi’ sıkça yaptığı gibi yürüyordu, tenha ve karanlık sokakları seçerek. Çokça duymuşsunuzdur bilinçsizce yürüyen, adımlarını farkında olmadan atan karamsar kahramanları. ‘Kişi’ de onlardan biriydi işte. Pencerelerden içeri kayıyordu gözü mutlu insanlar görür umuduyla. Evet, artık mutluluğu uzakta görmek bile bir umut sebebiydi. Dışlanmış sayılmazdı pek de. İstese yanına gidebileceği arkadaşları vardı. Yalnızlığına ihanet edebileceği arkadaşları memnuniyetle karşılardı onu.

Yabancılara açtı belki de. Kendini o kadar basit görüyordu ki ancak sokak yosmalarının ya da oğlancı amcaların yanında ‘Birey’ olabilirdi. Sokaklarda fink attı, parklarda sigara içmeyi öğrendi. Karanlığın içinden onu becermek isteyen gözlerin ağırlığında çocukluğunu atladı.

Ne olursa olsun bizden biriydi o da. Yalnızca geceleri ortaya çıkan bir arayış hastalığıydı onunki. Gündüzleri zekiydi, parlak dişleriyle gülümserdi etrafa. Ne kadar da örnek gösterilecek biriydi ‘Kişi’. Büyük beklentileri vardı ailesinin ondan, öğretmenleri büyük adam olacağına emindi.

‘Herhangi biri’ böyle ‘Kişi’ye dönüştü işte. İlk tepkisi kulak tıkamaktı ‘başkaları’na. ‘Diğerleri’ni aramaya çıktı ve eve döndüğünde ‘Kişi’ koydu adını.

10 Şubat 2009 Salı

intihar güncesi - II



Dönüşü olmayan bir yola girmiş gibidir. Aklında iç içe geçmiş bir düşünceler yumağını çözmeye çalışır. Çok zamandır yaradılışı, kendi yaradılışını düşünüp duruyordu. Her olasılığa uzun süre takılıp çıkmazlara sokmaktaydı kendini. Bundan duyduğu haz garip denecek kadar uçuktu.

Yüreği hep bir acıyla sıkıştı. İnsan olmanın acısı, yol ayrımlarının acısı, kimliklerinin acısı, seçimlerin acısı.. Bir aileye mensup olmak o ailenin varını yoğunu sırtlanmak demekti. Bir aileye mensup olmak ona bir kalıpla şekillenmesini dayatıyordu. Cüzdanında taşıdığı mavi kimlik kartı ona akıl almaz yükümlülükler veriyordu.

Kim olmak istiyordu Kişi esasında? Vahşi bir dağ keçisi olsaydı ne değişirdi acaba. Bugün dün ve yarın arasında sıkışan bir karar anıydı; ölmeli mi, boyun mu eğmeli? Ölüm en büyük tepkiydi, soylu ve kutsal bir yoldu. Basit bir kimyası vardı üstelik. Bu kadar kolay, bu kadar basit; işte soyluluk böyleydi.

fotoğraf : http://rampant-mac.com/dp_07/Big-Bang-Theory_alt2_1920.jpg

9 Şubat 2009 Pazartesi

intihar güncesi - I

İnsanlar arasındaki belli olmayan yerini ararken ne de zavallıydı ‘Kişi’. Olmak istemediği ‘birisi’ olarak nefret ettiği bir odada, pis bir yatakta uyanırdı her sabah. Ardından hep aynı keşmekeş..

Okula giderken bindiği otobüs, sabahları uğradığı simitçi, her vakit o köşeye kurulan ayakkabı boyacısı çocuk, herkes ve herşey hep aynı yapmacıklıkta. Soğuk bakışlarla birbirlerine sırıtan insanlar ona kendi yanlızlıklarını verirlerdi.

’Kişi’yi etrafımızda aramayı bırakalım. Bahsi geçen biçareyi neden uzaklarda arıyoruz? Her yerde görebiliriz onu, aynaya bakarken de onu görürüz. Mesele farkındalık.

İkiyüzlülükle suratımıza gülen beylik karakterlerin arasında kendimizi bile unutuyoruz. Artık aynadakine de riyakar, soğuk zorunluluğumuzla bakıyoruz.

Birgün televizyon izlerken gördüğümüz bir filmde gerçeği soran adama, aynı soğukkanlılıkla “gerçek – eşittir – ikiyüzlülük!” diyebiliriz. Çünkü dibine kadar yaşadığımız tek gerçek budur.

4 Şubat 2009 Çarşamba

intihar güncesi


Uzaklarda bir noktaya bakıyordu. Gözlerini kızıl kanlara bulanmış noktaya dikmişti. İlmek ilmek etmişti düşlerini bu an. Zamana gitti aklı. Sonra jilet kaydı, bir sis bulutu sardı gözlerini sımsıkı. Öyle sıktı, öyle acıttı ki nefes alamadı. Kalbi hareketsiz bir eşya oldu. Bedeni sahipsiz bir kütleydi.

Bu ev, bu oda nasıl yabancılaşmıştı. Eşyalar, sonra eşyalar nasıl olmuştu da ona bu denli eğreti gelmişti. Kim inandırabilirdi bir gün hepsinin aidiyetini feda edeceğine..


fotoğraf : http://img.blogcu.com/uploads/dennissa_yalnizlarmavisi_Suicide_hanging_by_CaptainBoneDaddy.jpg